19 Haziran 2008 Perşembe

İSTANBUL MODERN İLE BİR İLKE İMZA ATILDI FAKAT, KALİTE KONTROLÜNÜ KİMLER YAPIYOR…

Canan Korkmaz

MÜZEDE OLMASI GEREKEN TÜRK RESMİNİ BULAMADIKLARINI BELİRTEN YABANCILAR, "BU MÜZENİN DE BİR TOPKAPI MÜZESİ GİBİ ÖZGÜN OLMASI GEREKMEZ MİYDİ?" DEMEKTEN KENDİLERİNİ ALAMIYORLAR.

‘Ben yaptım oldu’ lafı neden se bizde çok kullanılıyor…

Belki bu lafı siyasette falan kullanabiliriz: bir kanun çıkarıldığında, birileri yaptığı için yürürlüğe girebilir oysa sanatta ‘ben yaptım oldu’ diyebilmek için, sanatı kurallarına gore oynamak durumundayız…

Nasıl ki biz, döner kebabımızı Yunanlılar sahiplenmiş diye dövünüyorsak, Batı’lılar da çağdaş sanatlarda kendilerini kopya ettiğimiz zaman eleştiriyorlar…

Yunanlı döner kebabı Amerika’da üne kavuşturmuş fakat satabiliyor… Döner kebap Almanya’da ise Türk kebabı olarak bilinir ve Almanlar değerini verip alırlar…

Çağdaş sanatlarda siz kendinize özgü yemeğinizi pişirmek zorundasınız. Yoksa yabancı değer vermiyor… Midesinin hazmedeceğini Kabul edemiyor…

Kendi çağdaş sanatımızı yaratmak durumundayız, yoksa bu alanda şansımız yok. Sadece göstermelik müzeler açar ve Batı’lılara, hala kendilerini izlediğimiz imajını veririz, eserlerimiz Türkiye sınırlarının ötesine geçemez…

Döner kebapla Avrupa’ya taşmışız fakat şu andaki çağdaş resmimiz ile ne Avrupa’ya ne de çağdaş sanatlarıyla ileride olan başka ülkelere taşamayız…

İlle de kendi çağdaş duruşumuzu, kendimize özgü şekilde ortaya koymalıyız…

Bu böyle olmasaydı mutlaka Avrupa Birliği, kendileri gibi resim yapıp yapmadığımızı sorgular ve kendileri gibi yapmadığımız zaman nota verirlerdi…

Fakat çağdaş sanatlarda böyle olmuyor. Avrupalı o zaman, kendimize özgü sanatımızı görmek istiyor. Bu durumda Avrupa kriterlerinde olduğu gibi kriterler uygulanmıyor, özgün duruşumuz önem kazanıyor…

İstanbul Modern açılmadan once müzenin çok çok çok ünlü sayılan(!) küretörleri acaba kaç atölye gezmiş ve ne kadar araştırma yapmıştır? Türk resim sanatının ne kadarını biliyorlar. Yoksa sadece geçmişin envanterlerinde mi kalmışlardır…

Sadece Sayın Eczacıbaşının koleksiyonu ile mi yetinilmiştir…

Hala geç değil… Yabancı sanat eleştirmenleri müzemize el atmadan once, belki birşeyler yapılabilir ne dersiniz…

Bir Batı’lı jüri oluşturulabilir ve daha özgün işlerin seçimine gidilebilir… Bakarsınız Batı’lıların karşısına öyle sanatçılar çıkarabiliriz ki, adamlar kendi müzelerine de taşımak isterler…

Biz bunu iddia ediyor ve zaman geçirilmeden bu yola başvurulması gerektiğinde ısrar ediyoruz…

Bir duyuru yapılsın ve kendilerini Türk çağdaş sanatı adına özgün görenler sıraya girsin. Eminim ki o zaman, müzenin değeri daha da artacaktır… Daha az kopya olan işler belki müzede kalabilecektir fakat kopyalar ayıklanarak, yerlerine, gerçekten bize özgün çağdaş tanımlanabilecek eserler konulabilecektir…

Belki bu durum, ülkemizde kendilerini küratör ilan etmiş olan bazı isimler tarafından yadırganacaktır… Olsun yadırgasınlar, müze babalarının malı değil ki… Müzeler özel de olsa devletten bir destek almışsa, halkın malıdır ve ülkenin ulusal sembolleridir…

Nasıl ki Topkapı Müzesi, Kariye Müzesi, Hitit Müzesi dünyada özgün sayılan birer müzedir, çağdaş sanatlarımız ile ilgili müzelerimiz de aynı değerlere taşınmalıdır… Hiç değilse bu alanda bir girişim yapılmalı ve kendi açımızdan özgün sayılabilecek işler müzeye konulmalıdır… Geçmişte ülkemizde çağdaş sanat uğruna uygulanmış olan ilkler var ise, bunlardan da müzede belirtiler olmalıdır…

Örneğin, Ressam heykeltraş Yücel Dönmez, 1970’li yıllarda, ülkemizde, ‘Doğa Düzenlemeleri’ adı altında çağdaş sanat çalışmaları yapmıştır. Dönmez’in yaptığı çalışmalar, bugünkü enstalasyon olarak anılan kuramsal sanatın dünyada ilklerindendir ve bir akademisyenimizin belirttiğine gore, o güzel çalışmalar güme gitmiştir…

Akademisyen bunu söylüyor fakat, güme gitmemesi tekrar su yüzüne çıkması için de bir çaba göstermiyor… Yani, Türkiye’de dünya çağdaş sanatlarının arasına girecek olan güzel çalışmalar güme gidebiliyor fakat, Batı kopyası işler müzelerde sergileniyor, bu nasıl Kabul edilebilir bir sorgularmısınız?

ÖZEL KOLEKSİYON MÜZELERİ?

İstanbul Modern oluşumundan sonra, Pera, Proje4L müzeleri gündeme geldi ve Proje4L’nin, bir özel koleksiyon ile açıldığı duyuruldu…

Çağdaş sanatlar müzeleri mi açıyoruz, yoksa özel koleksiyonerler için müze mi? Peki o koleksiyonda, müzeye mutlaka girmesi gereken bir ressamın eseri yoksa, müze o eserden mahrum mu kalacak?

Özel koleksiyonlara sanat eserlerinin nasıl alındıkları konusunda türlü şaibeler ortada dolaşıyor… Özel sanat danışmanları… Örneğin: adamın mesleği resim sanatıyla uzaktan yakından ilgili değil, sanat danışmanlığına soyunmuş… Bir yandan kendi koleksiyonunu güçlendirirken, diğer yandan da arka çıktığı ressamlar ile bir çevre oliuşturuyor, bunun adı da ‘sanat danışmanlığı’ oluyor… Elbette ki o koleksiyona şaibe de karışır başka şeyler de…

Şimdi böyle bir koleksiyon ile müze açılabilir mi?

Girin çağdaş sanat çevremize ve araştırın… Karşınıza o kadar ilginç şeyler çıkacaktır ki daha da şaşıracaksınız…

Yine de, müzelerimiz hayırlı olur ihşallah demekten başka birşey gelmiyor elimizden.

15 Haziran 2008 Pazar

Yucel Donmez is pioneer at creating new techniques and opening new horizons in art.

by.Kamil Pinarci

Yucel Donmez is an established painter known by art admirers all around the world. From his early childhood he had passion to paint.When he was young he used to collect pieces from nature and organize these artful designs.


His sources of inspiration are very rich and wide. The city he was born was very close to mount Ararat. This region is full mythology, and many exciting ruins, rock tombs, statues
remaining from many empires. The folk art is very colorful, full of tales colorful dresses and vibrant colors of abstract design of kilims. All this has an immense effect on his art.
From colorful folk art to abstraction, marble style that he created, we can see traces, and
influence of this diverse spectrum. From young naive painter beginnings to graduation from College of Applied Fine Arts we observe established style with many variations, but still full of youthful vigor and improvisations.

He is one the pioneers of Nature Installation. Which is a quite normal development for a young nature lover, skier and well known mountaineer. He installed many installations nearby ski resorts reflecting the colorful diversity and beauty of nature. He used extraordinary nature and rock formations.

Near the mythical Mount Ararat where Noah’s Ark landed there are many hills. In winter when snow stays for a long time like a white carpet, he painted on the snow resembling the paganic intalations of England. like a signature of mankind from the beginning of time, that we are here,still creative and will be here if we respect mother nature. The snow paintings disappear during the spring, like eternal and everlasting change of nature.
He is well known in Europe and Near East. First Chicago International Art Fair at Navy Pier his paintings are exhibited. Many art collectors bought his paintings for their collections, and he is well publicized by many newspaper, art magazines, radio and TV.


Yucel is pioneer at creating new techniques and opening new horizons in art. Combining the heritage of many different cultures, many different time zones, blending his work with the beauty and design of nature. He is ancient and very modern at the same time.
this reflects to his admirers classical art lovers and curious children are both excited by his work. He enjoys educating children at Urban Gateways and he always admires children’s intuitive approach to art without any prejudice and pretension.

A WGN broadcast from Art Institute, featured Yucel’s style and technique, and called him “Chicago’s Very Own Contemporary Artist” His mature style developed at Chicago.

He is also established scholar, educator and writer. He organizes workshops and enjoys
teaching young children.

Yücel Donmez ve Güncel Sanat...

Yazı :Canan Korkmaz (Hürriyet Gazetesi Chicago Temsilcisi)
Yıl 1975 Yücel Dönmez Türkiye'de dev boyutta enstalasyonlar yapıyor...
Artvin-Yusufeli Altıparmak dağlarının Kuartat Vadisi'nde 11 kaya heykel yaparak, yarattığı sanat eserlerini vadide bir armoni uygulayarak yerleştiren sanatçı, yaptığı çalışmanın adını "Doğa Düzenlemesi" olarak tanımladı.
Dönmez'in bu çalışması, Milliyet Sanat dergisinin Mart 1974 sayısında Zeynep Oral imzasıyla geniş bir şekilde yer aldı.
Dönmez, 1975 yılının Şubat ayında Uludağ'da ikinci Doğa Düzenlemesi çalışmasını, Kar Resmi olarak, 150 metrekare uyguladı. Toprak boyalar ile kar üzerinde renkli bir çalışma yapan Dönmez'in bu çalışmasını TRT'den Neslihan Gence yerinde izleyerek röpörtaj yaptı.
O tarihlerde dünya sanatında Enstalasyon henüz bir akım olarak yer almamıştı ve düzenleme sanatı diye bir sanatın da vurgulamasını henüz kimse yapmamıştı...
Enstalasyon 1990'lı yıllarda yeni sanat akımı olarak dünya sanatında yer aldığında ise, Dönmez'in yıllarca önce yaptığı çalışmaları nedense sanat çevremizde hatırlanmadı...
Enstalasyon sanatı dünya sanatında yeni bir akım olarak yer aldığında, Yücel Dönmez sanat çalışmalarını Amerika'da sürdürmekteydi.


Türkiye'de Bienal dönemi başladığında ise bu konuya sayunan sözde küratörler, geriye dönüp de ülkemizde acaba geçmişte neler yapılmış olduğunu bile araştırmadan, Batı'nın eteğine yapıştılar ve ülkemizden Batı endeksli kavramsal sanatçılar yetişmesine öncülük ettiler...
Oysa, Enstalasyon sanatının adı ülkemizde konulmuş ve düzenleme sanatı adına dev boyutta ve üstelik medyada yer almış olan işler üretilmişti...
70'li yıllarda birileri Yücel Dönmez'in yaptığı sanata sahip çıkabilseydi, ülkemizden bir akımın doğduğunun müjdesini de Batı'ya vermiş olacaktık...

Yıl 2008, 3 Şubat tarihli Chicago Tribune gazetesinde Alan Artner imzalı bir yazı yer alıyor. Sanat eleştirmeni Artner, Chicago'da Buz Resimler adıyla kavramsal bir çalışma yapan Kanadalı ünlü sanatçı Gordon Hanoran'ın Chicago Milenyum Park'da uyguladığı çalışmasını büyük bir organizasyonla gerçekleştirerek, projesine onbinlerce dolarlık yatırım yaptığını vurguladı. Fakat, yazısında Yücel Dönmez'i de hatırlayarak, Hanoran'ın yaptığı çalışmasının, 15 yıl önce Türk sanatçısı Yücel Dönmez'in aynı parkta yapmış olduğu Kar Resmi projesinin uzantısı dahi olamayacağını vurguladı. Artner yapılmış olan bir çalışmanın yıllarca sonra tekrar edilmesinin ne derece anlamlı olacağına da yazısında değinerek, Yücel Dönmez'in üstelik projesini mütavazi bir şekilde yapmış olduğunu da belirtti.
Şimdi düşünüyoruz: Amerikalı ünlü sanat eleştirmeni, Dönmez'in 1993 yılında, şimdiki Milenyum Park olan Grand Park'da gerçekleştirdiği çalışmasını hatırlayarak, Kanadalı sanatçıyı tekrarcılıkla suçlayabiliyor fakat bizdeki sözde sanat kurtarıcıları ise Dönmez'in ülkemizde defalarca yapmış olduğu ve medyada geniş yer almış olan çalışmalarını dikkate almıyorlar.
Nedeninin altında yatan ise, ülkemizde sözde sanat yazarı, küratör, galerici, müzeci geçinenlerin, araştırmacı olmadıkları ve ülkemizden dünya çapında sanat çalışmalarının çıkmayacağı inancını güttükleri yatmaktadır...

Ayrıca, sanat çevremizde yer alan anlamsız kıskançlıklar da, ülkemiz sanatına darbeler vurmaktadır...

Yücel Dönmez yıllar sonra ülkemize gelerek, sanat çalışmalarını Chicago'nun yanı sıra, İstanbul'da da sürdürmeye başladı.
Taksim-Kabataş Feniküler hattının Taksim istasyonuna 4 dev eseri konulan Dönmez, yurdumuzda ilk kez taşınabilir nitelikli orijinal sanat eserlerinin, kamusal alana girmesine de öncülük etmiş oldu...
Dönmez'in metal üzerine 12 metrekarelik akrilik resminin yer aldığı istasyonda, ayrıca tek parça özel cama uyguladığı 7 mertrekarelik camaltı resmi de bulunmaktadır. Kendisine özgü tekniği ile gerçekleştirdiği resim ve camaltının yanı sıra, Dönmez, vagonları hareket ettiren 4 buçuk metrekarelik makaraları da sanat çevirerek, fonksiyonel makinanın kinetik bir sanata çevrilebileceği mesajını da vermiş oldu.
Dönmez'in ayrıca 5 metrekarelik bir dijital çalışması da aynı istasyonda bulunmaktadır.